10 Ekim 2014 Cuma

Geçmiş Zaman Penceresi

Yaş 28'di, anılar birikmişti, yorgunluklar birikmişti, heyecanlar artık kalmamıştı, defterlerin üstü çizilip, yenilere de el sürülmemeye karar verilmişti. Sakinlik, monotonluk, sıkıcılık eşittir huzur ve tehlikeden uzak durmak demek olmuştu...ev-iş arası zorunlu yolculuk dışında bir şey kalmamıştı geriye. Ta ki tarih 31 Mayıs 2013'ü gösterene dek, evet hepimizin bildiği Gezi Parkı olayları, çoğumuzun ilk defa bir bütün olarak hissedebildiği, heyecanlanmanın, cesaretin, feda edebilmenin uzun bir karanlık dönemden sonra ne demek olduğunu tekrar hatırlayabildiğimiz gün. İşte umutlarımın canlandığı, yaşadığımı hissettiren gün, gece yarısı arkadaşlarımla konuşup sokaklara döküldüğümüz gece...
Bakkala ekmek almaya gitmeye üşenen bir neslin uyanışı adlı eser! Bunca heyecanın ve mücadele tablosunun ortasında aslında kaderim de şekilleniyormuş, ama benim haberim yokmuş. İşte o günlerde, 3 sene önce yakın arkadaşımın yanında bir kez gördüğüm ama bir daha hiç konuşmadığım Ali'yle sosyal medya üzerinden iletişim kurmaya başladık. İkimizde ülkede gerçekleşen olaylar için oldukça heyecanlı ve de telaşlıydık, o her gün arkadaşlarıyla Taksim'e gidiyor, ben de başka yerlerde gaz bombasına mazur kalıyordum, birbirimize telkinlerde bulunup, ülkenin bu günlerden kurtulacağını ve bu azimle güzel günler göreceğimizi söylüyorduk, derken olayların üzerinden 1 hafta geçti ve protestolar çok farklı boyutlara taşındı, çok göz yaşı döküldü, ama inanıyorduk, bir şeyler değişecek ve yerinden sarsılacaktı. İş yerinde bile işlerime odaklanamıyor, sosyal medyadan devamlı son gelişmeleri takip ediyordum, tarih 7 haziran 2013'tü, o gün yine iş saatlerinde Ali'yle ne yapılabilir, bu olaylar nasıl güçlenebilir gibi konuşuyorduk, bu akşam gelsene sen de Gezi Parkı'na ben bir kaç arkadaşımla orada olacağım, olayların durumuna göre hareket ederiz dedi, doğrusu o demeseydi de ben tek başıma bile olsam anneme yalan söyleyip gidecektim. Bu fikir de oldukça cazip geldi ve kabul ettim..sonuçta ben de tek başıma polisten korkuyordum, ve ne kadar kalabalık o kadar güçlü olmak demekti, o yüzden çok düşünmeden, görüşleri, heyecanları benimle aynı olan bir kez gördüğüm adamın teklifini kabul ettim. İş çıkışı önce Kadıköy'e gittim, ordan da Taksim'e giden dolmuşlara bindim, sanırım dolmuştaki herkes Gezi Parkı'na gidiyordu ve sabahlamaktan söz ediyorlardı, bu beni daha da umutlandırdı ve güzel günler göreceğiz dedim içimden. Ali ve arkadaşıyla Taksim-Levent metro çıkışında uzun uğraşlar sonunda buluştum. Etraf o kadar kalabalıktı ki, değil hayatımda bir kez gördüğüm adamı bulmak, kaç senelik annemi getirseniz zor bulurdum. Ama Ali'ye verdiğim doğru koordinatlar sayesinde, o geldi beni buldu. Kocaman gülen gözleri vardı ve umutla bakıyordu, merhaba dedim hiç değişmemişsin 3 sene öncesine göre, sen de dedi. Hepimiz işten direk geldiğimiz için, oldukça acıkmıştık, hadi dedi şu büfeden ayak üstü birşeyler alıp, hemen parka geçelim. Ne güzel de yönlendiriyor dedim içimden, yürürken, aramıza kalabalık gruplar giriyor ve ben onu o kaos ortamında kaybedeceğim diye korkuyordum, ama nerede diye etrafımı kontrol ettiğimde bir anda omzumun arkasında görüp rahatlıyordum, bir şekilde devamlı gözü üstümdeydi, ve ona emanetmişim gibi davranıyordu. Bu sahip çıkılma hissi oldukça hoşuma gitmişti...İşte hayatımın en güzel ve mutlu bir pencerelerinden birinin aralandığı an bu'dur, hikayenin gerisini biliyorsunuz zaten :)

O zaman penceremize bir de tatlı müzik eşlik etsin...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder