2 Haziran 2014 Pazartesi

Toprak Kokusu

Bu dünya çok acımasız, onun bir parçası olmaktan utanıyorum, eşitlik denen kavram çoktan unutulmuş. Bazılarını ezmek, hakaret etmek diğerlerine göre daha kolay diye, insanlar harcanıyor. Başkalarının morali, üzüntüsü dünyanın merkeziyken, diğerlerinin göz yaşının anlamının ya da değerinin olmaması nasıl acı verici…Kaybetmek, kazanmak, bu kadar önemli mi? Sokakta simit yemek yerine lüks bir Çin restoranında yemek yiyebilmek adına ruhumuzu satmaya ya da çevremizdekileri harcamaya değer mi?!  Olay sadece karnımızın doyması değil mi? Neredeyken nerelere geldik, nasıl da vahşileştik, 5 TL’ye tabak aldığımız dükkanda satış temsilcilerini azarlayıp, iyi hizmet alamadık diye hakaretler yağdırmak normal mi oldu? 

Ah bir Cemal Süreya okusan, adaya bir Sait Faik gözünden bakabilsen… o zaman anlarsın simit, peynir, çay ne demek, o zaman anlarsın sokakta üstü yırtık gezen çocuğu, o zaman anlarsın plazaların çirkinliğini, o zaman anlarsın spor arabaya değil de, bisiklete binmenin keyfini…ah bir sokak kedisini sevsen, köşedeki bakkal amcaya günaydın desen…

Geldim 29 yaşıma, bilgisayar ekranı en büyük dostum, patronumun telefondaki azarları ise günlük melodim. Nerede deniz kokusu, nerede taze domates, nerede demli çayım? Aslında bütün isteğim, yağmur yağdığında toprak kokusunu içime çekip, kitabımı alıp, huzurla camın yanına kıvrılmaktı. Hayır hiç biri için zamanım yoktu. Olur mu koskoca diploman var dediler, boş durulur mu…doğru diplomam var, onun sayesinde dalında kızaran domatesi, deniz kenarında içilen çayın tadını ve yavrulayan kedileri göremez oldum…Ayder’deki Fatma Teyze hasadını toplarken benden mutlu diye düşündüm, o hasat onun bütün sene çalışmalarının ürünü, çocukları için ekmek parası, sofralarımızdaki dumanı tüten muhabbet ve daha nicesi demekti. Birden Fatma Teyze’nin yerinde olmak istedim…Ne toprağın dokusunu biliyordum, ne de ona nasıl davranacağımı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder